Değerli Okuyucular
Geçen sayımızda uzaylılardan bahsedeceğimizi yazmıştık. Bu konuya giriş yapmadan önce kısaca canlı tanımı ve sınıflandırması üzerinde duracağım. Bilimsel olarak, kendiliğinden bazı kimyasal tepkimeleri yapabilen, bu tepkimeler sayesinde yapı taşlarını kendisi oluşturabilen, üreyebilen, içinde bulunduğu koşullardan haberdar olan ve bunlara karşı tepkiler oluşturabilen ve en önemlisi de, bunların hepsini yapabilmek için mutlaka enerjiye ihtiyaç duyan her şey "canlı" olarak tanımlanmaktadır.
Aristo döneminde canlılarda sınıflandırma "bitkiler" ve "hayvanlar" olarak iki kısımdı. Sonradan bakteriler gibi tek hücreli canlılar keşfedilip, ne bitki ne hayvan özellikleri gösterdikleri fark edilince, üçüncü grup olarak "tek hücreliler" grubu ortaya çıktı. Bunların dışında karbon atomunda canlılara ait bazı ilkel özellikler görülmüştür. Tek istisna karbon atomu da değildir. Tuz ve su kristalleri de buna muktedirdir. Dondurulmadan önce güzel sözler söylenen su moleküllerinin harikulade bir biçimde, kötü sözler söylenenlerin ise karmakarışık bir biçimde donması da buna örnek gösterilir. Fakat genel ve basit olarak canlıların kabul gören 3 temel ayırt edici özelliği; beslenme, üreme ve etraflarında olup bitenden haberdar olma olarak sıralanmaktadır. Ancak keşifler, icatlar çoğaldıkça canlı tanımının değişeceği de kesin. Örneğin robot teknolojisinde gelecekte yaşanacak gelişimler robotların bir canlı olmadığını vurgulamak için canlı tanımına da yansıyacaktır diye düşünüyorum.
Uzaylı ise uzayda yaşadığı varsayılan canlılara verilen addır. Uzaylıların az önce yaptığımız canlı tanımına uygun bir şekilde hayat sürüyor olması elbette gerekmez. Bilimin, henüz hakkında bilgi sahibi olmadığı, evrende henüz keşfedilmemiş yaşam formlarının olmayacağını da kimse garanti edemez. Uzayın sonsuz olduğuna itirazımız yoksa uzayın tek sahibinin biz olmadığımıza da inanmamız gerekir. Peki, neredeler; onları neden göremiyoruz? Cevap hacim, yoğunluk, hız ile ilgili olabilir mi?
Bilim kurgu filmlerinde tasvir edilen uzaylı, onların insana benzeyeceği tezinden hareketle oluşturulmuştur. Tasvirlerde uzaylıların gözle görülür bir hacmi; başı, kolları, ayakları vardır. Buradan hareketle uzaylıları bir beden ile hayal ederiz. Mikro düzeyde küçük canlılar olup olmadıklarını düşünmez, uzaylıların gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar olma ihtimalini göz ardı ederiz. Oysa şu anda bulunduğunuz ortamda teknolojinin kısıtlı imkanları ile kavranamayacak milyonlarca hatta milyarlarca uzaylının bulunmadığını söyleyemeyiz.
Gözden kaçırdığımız bir başka konu da yoğunluktur. Tasvirlerde katı halde tasvir edilen bu canlıların kolayca fark edilemeyecek hallerini düşünmeyiz. Bu noktada maddenin hallerine değinmekte fayda olacağını düşünüyorum. İşte maddenin hallerinin güncel sınıflaması: katı, amorf katı, sıvı, gaz, plazma, süper akışkan, süper katı, dejenere katı, nötronyum, güçlü simetrik, zayıf simetrik, kuarkgluon plazma, fermiyonik yoğunlaştırma, bose-einstein yoğunlaştırılması ve acayip madde. Gelecekte bu sınıflandırmanın artması ve bazı sınıfların kendi içinde bölünmesi de muhtemeldir. Bir başka konu ise hızdır. İnsanın görme yeteneği saniyede 8.75 megabit’lik bir hızda işler. Her bir sinir hücresi kendi üstüne düşen görevi 1 milisaniyede (saniyenin binde birinde) yerine getirir. Göz bu hızın üzerindeki cisimleri göremez, dolayısıyla varlığını kabullenmez.
Bütün bu bilimsel verilerden yola çıkarak daha öznel bir biçimde ifade etmek gerekirse, varlıklarını yahut yokluklarını somut olarak kanıtlayamadığımız uzaylılarla ilgili kesin hükümler vermek, kolaya kaçmaktır. Bu varlıklarla her gün iç içe yaşıyor olabileceğimiz ihtimalini düşünmek ise “varlık” ve “yokluk” kavramlarına başka bir tartışma konusu olarak eklenebilir. Ancak birde bu tartışmaya onlar “Kurtarıcı mı yoksa Yok Ediciler mi? tartışmasını eklemek gerekir. Teknolojisi bu kadar ileri bir medeniyet, neden yarar ya da zarar versin ki? Onlar sadece ilham vermek için buradalar.
Özgür AKIN
Bilgisayar Yüksek Mühendisi
AKINSOFT Yönetim Kurulu Başkanı