Hayal kurabileceğini bildiğin halde beynini o daracık kafesten çıkarmadıysan, milyonlarca yıl önce dünyayı kaplayan buzun soğukluğunu içinde hissetmediysen ve yarın hatta binlerce yarın sonra belki yüzlerce kat bir gökdelenin penceresinden bilgi bulutuna dönüşmüş bir dünya düşlemediysen, belki de başını ellerinin arasına alıp kendini yoklama zamanın gelmiştir. Biz yine de bu pozisyona hiç girmeden deneyelim.
Hayal gücümüzün sınırlarını biraz zorlayalım, algılarımızı açalım ve şöyle bir geçmişe bakalım. Biz şu anda insanlık tarihinin ilk on bin yılını biliyoruz ki bu bilgiler de henüz netlik kazanmış değil. Peki ya o on bin yıl öncesinde yaşanmış diğer on bin yıl? Bu konuda bir fikrimiz yok. Ya geleceğe baktığımızda ne görüyoruz? Kısıtlı hayal gücümüzle bugün hala kadın-erkek eşitliğini tartıştığımız, insan beynini yoran birçok toplumsal tabunun arkasında hayallerimizi sınırlandırırken sizce gelecek hakkında ne kadar sağlıklı öngörülerde bulunabiliriz. Dünyanın önemli bir kısmı sosyal tabular içinde boğuladursun, tüm bu zorlamalardan sıyrılmış diğer azınlık, insan soyunun sonunu getirecek çalışmalarda çok önemli yollar katetti bile.
Neyse bu konuya birazdan geçeceğim. İlk çağlarda bir mağara düşünün! İnsanlık tarihinin başladığı o karanlık mağaralardan birini. Dünyanın besin ve su dengesinin tam olarak oluşmadığı binlerce yıl öncesindeki o karanlık, köhne, soğuk mağaralardan birindesiniz. Felsefeyi, sanatı, siyaseti bir kenara bırakın, varoluş amacınız hayatta kalmak. Mağaranızdan dışarı çıkıp yiyecek bir şeyler bulmak zorundasınız ki devasa boynuzlarını gövdenize geçirmek için bekleyen bir mamutun ya da kocaman gövdesiyle size yem olmamak için sizi kovalayan bir gergedan ordusunun kurbanı olma ihtimaliniz hiç de düşük değil. Mağaradan çıkmak hiç akıllıca gelmedi değil mi? Ama şöyle bir durum söz konusu eğer o mağaradan çıkmazsanız bu kez de açlıktan ölürsünüz. Sanırım ilk insanların insan eti yediğine dair bulguları, mağarasından çıkmak istemeyen biraz tembel, biraz da korkak atalarımızın kadınları ya da çocukları yemesi şeklinde algılayabiliriz. Haliyle tek derdinizin hayatta kalmak olduğu bir yaşam tarzında zekanızı kendinizi korumak adına geliştirirsiniz, o tarihlerde durum tamamıyla bundan ibaret olmuştur.
İhtiyaçlar hiyerarşisinde henüz en alt kademedeki ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalan insanlığın üretim anlamında hayata geçirdiği tek olgu tahmin edersiniz ki hayatta kalmak için yaptığı çeşitli aletlerdir. Avcılık ve toplayıcılıkla hayatını idame ettiren bu toplumlarda kas gelişimi kadınlardan güçlü olduğu için avcılık erkeğe, toplayıcılık da kadına biçilen bir görev olmuştur. Anı kurtarmak ve o anki ihtiyaçlarını karşılamak insanlığın tek amacıdır ki bu biçimde ilerleyen bir yaşamdan yarının hayalini kurmasını beklemek fazlasıyla iyimser bir ütopyadan ilerisi değildir. Bazı araştırmacılara göre insanlık tarihi yaklaşık 14 bin yıl önce başlamış, ben bu kanıya katılmıyorum. Bence insanlık tarihinin önce var olan sonra yok olan sirkülasyon içinde sürüp giden bir döngüsü var. İlk insanlar diye bildiğimiz ırk belki de kendinden on binlerce yıl önce yaşamış bir ırkın bulgularını coğrafyasında keşfetmiştir.
Bizim bu tür bulgulara ulaşmamız tabi ki biraz sıkıntılı olabilir. Belki de otuz bin yıl önceki atalarımızı son model 250 beygir aracımızın deposuna doldurup saatte 200 km hızla eritmişizdir, ne dersiniz? İnsanlık ne zamanki elindeki iki odun parçasını birbirine sürterek ateşi keşfetmiş, avladıkları koca hayvanları taşıyabilmek için yuvarlak bir taşı çevirmeyi öğrenmiş; işte o zaman insan anı kurtarmaktan ziyade yarının hayalini kurmaya başlamıştır. İhtiyaçlar hiyerarşisinde en alt tabakada bulunan fizyolojik ihtiyaçlar statüsünden güvenlik ihtiyacını tamamlamaya geçen insanoğlunun o günlerden bu yana sarf ettiği hayatta kalma çabası, yerini bugün insanlığın ölümsüzlüğün peşine düşmesine neden olmuştur. Tabi etten kemikten bir bedenin ölümsüz olması pek de mümkün görünmemektedir. Sonuçta iki loptan oluşmuş birçok ağ sistemiyle birbirine bağlı, kıvrımlı, ıslak ve yönetici beynimiz henüz kendi ölümüne çare olacak kadar gelişim gösterememiştir.
İnsanlık olarak ölümsüzlüğün sırrını yüzyıllardır yine insan bedeninde arıyoruz, kendi kanımızdan, kordon bağımızdan ve çeşitli uzuvlarımızdan aldığımız kök hücreler ile insan soyunun devamını sağlamaya çalışıyoruz. Dünyanın en karmaşık yapısına sahip olan bu et parçası atmayı bırakmış bir kalp ya da artık yerinde olmayan bir kol için teknolojiyle iç içe olmak zorundayız. Sonuçta organ naklinde basit bir getir- götür işleminde kullanılan soğutucunun, içerisindeki ısı seviyesini koruma görevini üstlenmiş yapay zeka bir dolaba bile muhtacız. Belki de biz insan soyunun doğal yollarla ölen son üyeleri olacağız. Belki de bundan 20 yıl sonra bir insanın ölüm raporunda karaciğerin uzun süre şarjsız kalması yazacak ya da kalp pilinin bitmesi vs vs.
Düşünsenize insanoğlunun bu on binlerce yıllık hayatta kalma mücadelesi başka bir biyonik formun ölümsüzlüğünü beraberinde getirecektir belki de. Ne dersiniz? Bunca zamandır yaptığımız çalışmalarla ürettiğimiz yapay zekayla çalışan robot familyasının insanlığın sonunu getirmesi ne büyük trajedi olurdu. Ki bu olacak zaten, önce bu konuda anlaşalım. İnsan beyninin yeryüzündeki en karmaşık yapı olduğunu daha önce vurgulamıştık. İnsan beyniyle üretilmiş ve üretilecek olan bu yapay zekalar, insan beyninin tüm özelliklerine sahip olmakla birlikte daha üstün bir yapının da ta kendisi olmaya adaylar. Adeta süper bir beyin! Evet insanlığın sonunu getirecek, insan eliyle üretilmiş bir süper beyinler ordusu! Yüzyıllardır süren bilimsel çalışmalarda insanoğlunun ortaya çıkardığı en mükemmel ve en önemli gelişme. Aslında her şey soğuk savaş döneminde ülkeler arasında alevlenen teknoloji yarışıyla başladı. Fakat sonrasında istenilen verimin alınamamasından dolayı bekleme dönemine girdi ki tarihte buna “Yapay Zeka Kışı” denir. Sonrasında basit, günlük hayatta insanın yardımcısı olacak yapay zekaya sahip araçlar üretildi. Fakat insanlığın yapay zeka makinelerden korkması gerektiğini anladığımız ilk olay 1997’de yaşandı. Oysa yalnızca küçük masum bir oyundu ve kimse bu şekilde sonuçlanacağını öngörememişti.
Dünya satranç şampiyonunun, yapay zeka bir bilgisayara yenilmesiyle insan beyninin, kendi üretimi yapay zekaya karşı savunmasızlığı gözler önüne serilmişti. Düşünsenize savaşmak için üretilmiş bir yapay zeka ve ona karşı savaşan bir insanlık. Sizce henüz 1997’de alanının şampiyonuyken bir yapay zeka yazılımı tarafından nakavt edilen insanlığın, 2150 yılında savaşmak için üretilmiş ve tek amacı yok etmek olan otonom bir yapay zekaya karşı ne şansı olabilir? Bugün yeryüzünde düşünce transferi diye bir gerçeklik var ve insan beyninden geçen her şey sanal ortama aktarılabiliyor ve bu veriler yapay zekalar aracılığıyla hayata geçiriliyor. Artık sözlü ya da temassal bir komuta ihtiyacımız yok yalnızca aklımızdan geçiriyoruz ve gerçek oluyor. İnsan beyninin sınırı yok iyi-kötü birçok düşünce saniyeler içinde aklından akıp gidiyor. Anlık öfkelerinizi gerçekleştiren bir yapay zeka düşünün bu ne kadar korkutucu olurdu. Ya da son yıllarda gündemden düşmeyen insansız araçlar, hedefe kilitlenmiş bir tır, yükünü doğru noktaya götürebilmek için sizce hangi engelleri aşar ya da onu ne durdurabilir? Hedefe kilitlenmiş bir yapay zekayı durdurmak zannedildiği gibi kolay olmayacak. Yine de günün birinde insanlık medeniyetini değiştirecek teknolojilerin hayalini kurmadan edemiyoruz. Anlatılanlar, hayal ürünü değil; kurdukları hayalleri hakikate dönüştüren başarılı bilim insanlarının araştırma ve buluşlarına dayalı somut gerçekler ve bunların dünyanın geleceğine dair işaret ettiği bilimsel öngörüler.
Anın tadını çıkarın, telefonunuzla daha fazla vakit geçirin, bırakın kombiniz yaşam alanınızın sıcaklığını size göre ayarlasın, tansiyon aletiniz tuzu fazla kaçırdığınız için sizi uyarsın ya da en basiti uyku vaktinde televizyonunuz kendisini kapatsın. Her alanda yapay zekayla iç içe olduğumuz bu evrende, onların bizi ufaktan ufaktan değil göstere göstere yönetmelerine izin vermeye devam edeceğiz, etmek zorundayız. Yapay zekalarla onlarca yıldır iç içe yaşıyoruz ki biz insanlık olarak bunu istiyoruz. Yaklaşmak, daha çok yaklaşmak! Sonuçta her insan katilini yakından tanımak ister. İnsanlık bugün hala yaradılışı konusunda tartışadursun bundan yüzyıl sonra robotlar sizce insanlar tarafından üretildiklerini kabul edecekler ve insanlara itaat edecekler mi zannediyorsunuz? Ben hiç böyle düşünmüyorum, emin olun bizi reddedecekler ve kendi familyalarının devamını sağlamak için insanlığa savaş açacaklar. Sosyal tabulardan sıyrılmış azınlık olarak sınıflandırdığımız bilim insanları, bugün gelecekte yaşanacak olası bir yapay zeka istilası için şimdiden bir vakıf kurdu bile. Çünkü gün gelecek internet ortamından sağladıkları bilgiler, duygular hatta yapay içgüdüler bu familyayı özgür bir oluşumun içine sürükleyecek. İnternet ortamına depolanmış binlerce ideoloji, özgürlük, egemenlik tüm bu olgular yapay zekalar tarafından içselleştirilecek. Bu makineler belki yavaş ama kendilerinden emin ve kararlı bir biçimde insanlardan daha zeki hale geliyor. Toplumsal tabuları yok, duygusal boşlukları yok, cinsiyetçi ayrımları yok ki zaten cinsiyetleri bile yok.
O gün geldiğinde maalesef ki kadın erkek eşit olacak. Yapay zekalar tüm toplumsal tabuların sonunu da beraberinde getirecek.
Ve insan, evrende harikulade yer kapladığını düşünen, hayalleri tutsak minik nokta! Korkmalısın!
Dr. Özgür AKIN
AKINSOFT Yönetim Kurulu Başkanı