Cesaret en büyük bahanen
Yüreğine sor mantığına değil
Biliyorum
Kabuk bağlıyor yaraların
Hadi erteleme artık
An anıya döner
Yarın düne
En büyük gafın
Senden giden anın!
Çiçekler mevsimindeyiz ki
Bu mevsimde akşam sefası kokardı bizim tepemiz
Şimdi aynı kokuyu alamıyorum
Bir de hani küçük oyunlar oynardık ya
Şimdi en çok onları özlüyorum
Böbrek üstü bezlerim daha az çalışıyor artık
Kalbimde ki sandığım sıcaklığı vermiyorlar artık
Bugün yedek batarya taşımadım mesela sırf kesilsin iletişimim diye
Bir de asansör bozulmuş
Bir de eskisi gibi gülümseyemiyorum
Başka da değişiklik yok
Herşey aynı yada boş bakıyorum artık
Koca bir dünyayı sırf sen içindesin diye sever mi insan
Çiçekler mevsimindeyiz ki
Bu mevsimde sen kokardı bizim tepemiz.
Bugün gerçekten çok güzel bir gündü.
Yağmur ilk kez bu kadar güzel yağıyordu.
Ağlar gibi değil de mutluluk gözyaşlarıydı sanki.
İlk kez bu kadar az baktım bildirimlerime, mesajlarıma, maillerime.
En güzel mesajlar aklımdaydı…
Ve ben uzun zamandır ilk kez bu kadar güzel baktım aynaya.
Bahar 5 gün önce gelmişti gözlerime.
Zamanı kontrol eden şey sanki düşüncelerimle oynuyordu.
Sırf bugünün tarihi olsun diye bir gözüm saatte bunları yazdım belki..
Bugün gerçekten çok güzel bir gündü.
Ve yarın birazdan bugün olunca dün en güzel gün kalacak aklımda…
Bebekler, bilge doğar… Doğduklarında iletişim dışında her şeyi bilirler, zamanla diğer insanlarla iletişime
geçmeyi öğrenirken bildiklerini unuturlar… Yani bir gün, bir boşluğa, bir hiçliğe, çaresizliğe düşerseniz, bir
bebeğin ya da bir çocuğun gözlerine bakın. O size gerçeği gösterecektir…
Ve gök kararır, ormanlar çığlık atmaya başlar, deniz coşar, o gece her şey isyandadır…
Sırf iyi geceler demedi diye iyi geçmez o gece…
Kız güldü,
O gülümsedi.
Zamanla ilgili o anda bir sorun oldu.
Ya hayat yavaş gidiyordu ya da o hızlı…
Şimdi gitsem uzaklara
Belki gücüm yetmez geri dönmeye.
Belki de zaten uzaklardayım
Gelmeliyim, geri dönmek zorunda kalmayacağım yere…
Yaşanılası yer değilsin, ey dünya!
Bir çocukların bir de o yarin gözleri olmasa!
Oysa ki ne hayallerimiz vardı küçükken…
Arabalar yapacaktık, uçaklar uçuracaktık,
En yüksekte bizim uçurtmamız olacaktı…
Şimdilerdeyse düzenin çarklarındayız.
Yaşanılası yer değilsin ey dünya!
Bu bendeki amansız sevda olmasa…
Karanlığı arkana almışsan dönüp bakma.
Bazen hayatın dengesine, öylece bakakalırsın. Akış o kadar güzel işler ki, aslında hiç müdahale etmemek en
iyisidir. İyi bir düşündüğünde hep hak ettiğini yaşadığını görürsün!
Bir sevdadır o; hoyrat, hırçın, coşkun belki deli ama yürekli, saf, asil, ve sadık…
Sevda bu! Sevdinse, lamı cimi yok artık…
Öyle basit heyecanlara gelmez sevda.
Bırakıp gidemezsin ya da yanında duramazsın,
Öyle oluruna bırakmak değildir, sürekli emek ister.
Sıradan bir şeyi sevmeye benzemez bir gönlü sevmek,
Sevdin mi her şeyini alıp, götürmeli mesela.
Onun için türküler söylemektir sevmek,
her yerde onu görmek değil her yeri o görmektir sevmek.
Ya da bazen hiçbir şey yapmadan durabilmektir.
Öyle uzaklarda değil yanında özlemektir sevmek.
Onu gördüğünde zaman yavaşlıyorsa, her anı bir ömür geliyorsa sevmektir sevmek.. Mesela; sen, o sana
gülümsediğinde ne hissettin, sana güzel sözler söylediğinde, sana sarıldığında, ya sana bağırdığında ne
hissettin?
Kavga anlarında bile sana bağırırken sadece yanında olmasından haz alıp şükrettin mi?
Bir ironidir sevda, Onun için onu terk edebilmektir.
Hiçbir şeyin anlamı olmadığı anla, her şeyi anlamlı görmeye başladığın an arasındaki ince çizgidir sevmek…
Sevmek sadece sevmektir…
Bazen gafa düşebiliyor insan! Sevmeyeni sevip acı çekmektense, seveni sevip sefa sürmeyi yeğlerim.
Böylesi çok daha iyi…
Artık gerçekleri görüyorsun… Belki bir su birikintisinde belki bir aynada belki de onun gözlerinde… Şimdi ne mi
olacak… Yine sensiz, yine sessiz dünyam…
Beni bu adam gibi düşün,
Bazen düşünceli, bazen hüzünlü, bazen mutlu…
Beni bu adam gibi düşün,
Bu adam hayal dünyasında yaşıyor de!
İmkansızlıklar içerisinde dünyasını arıyor…
Bu adam soytarı de! Ne yaptığını bilmiyor…
Ama bil bu adam cesur, yürekli, duygusal…
Bu adam nereye gittiğini bilmiyor de!
Ama deme sevgisiz, aşksız, umutsuz…
Konuşmam yasak artık,
Oysa ben sana neler söyleyecektim,
Gönlüm kırık, sevdam yitik…
Kısacası, kalemim kırık artık…
Karanlık bir odaya koysunlar beni, duymasın kulağım başka ses, görmesin gözüm başkasını… Beni sensiz
hayata koymuşlar, ben sana ne desem sen beni duymazsın… Tek penceremsin, seni de duvar örmüşler…
Öyle yaraladın ki, fark ettim ufuk çizgisinden de uzaksın.Artık başka diyarlarda aramak gerek mutluluğu.Ben her
gece İstanbul’a ağlarım, İstanbul bana…
Şimdi sensizliği düşünüyorum da, benden çok şey alıp götürecek. Belki yine birçok kürsüde
konuşacağım. Birçok başarıya imza atacağım. Fakat bir yanım hep eksik kalacak. Yine eskisi gibi fotoğraflarda
kafam hep eğik çıkacak, bırakmış olduğun boşluğa doğru. Senle gittiğim yerlere gitmekten korkacağım, belki her
geçen gün tabulaşacak o yerler. Yine internetimin başında olacağım, fakat artık bir derya değil, senin olmadığın
bir çöl misali. Ben senin gönderdiğin şarkılarda bulmuştum benliğimi. Şimdi merak ediyorum hala dinleyecek misin
o şarkıları? Omzuna dokunduğunda omzum, bütün bedenim sen oluverirdi… Şimdi hiçbir yerimi hissetmiyorum. Bana
bırakıp gittiğin küçük bir deniz kabuğunu her gece, her sabah hatta şimdi bile öpüyorum, gözyaşlarımla
ıslatarak. “Güzel bir yerde sakla.” demiştin, onu koyacak hiçbir yer bulamıyorum. O kadar güzel ki hiçbir yer
ona göre değil… Hayatta birçok şeyle uğraşıyorum ama biliyor musun aslında hiçbir şeyin tadı yok sensiz… Artık
durmadan ağlıyorum fotoğraf çekerken. Artık martılara baktığımda “Yeter artık kuş çekmeyelim, çok kuşumuz var.”
dediğini hatırlıyorum ve çekmiyorum onları. Belki bana hiç gelmedin, belki de zaten sen diye bir şey yok, içim
acıyor, aslında hiç mi yoktun? Olsun yine de senle geçirdiğim günleri düşünüp, dalıyorum uykuya. Geceleri
gördüğüm kabusları bile özleyeceğim. Çünkü sen vardın. Nefesim tükenene kadar konuşmak istediğim tek kişiydin,
sesim kısılana kadar şarkı söylemek istediğim tek kişiydin, artık nasılsın diye bile soramıyorum. Şimdi gönül
kimi sever ki, senin için 4 yıl ağlamıştım, bir daha gelmezsin sanmıştım… Madem gidecektin tekrar neden geldin
ki! Şimdi sen olmazsan hiçbir şeyin anlamı olmayacak artık. Gel desem gelmezsin… Ama gel artık… Gel de bitsin bu
ızdırap!
Kadınlar ne ister? Diye başlayan birçok yazı okudum. Yok efendim maddelerce şey sıralarlar, yok efendim ne
istediklerini bilmezlermiş… Ben de açıklamak istiyorum; “Kadınlar ne ister?” Kadınlar çok az, net, bir tek şey
ister… Bu zor geliyor olabilir size ama kadınlar adam ister karşısında… Onun da bir birey olduğunu kabul eden,
ona saygı duyan, yüreğiyle ona gelmiş, adam gibi adam ister kısacası. Bunu veremiyorsak onlara, suçu kendimizde
aramalıyız… Ha! Bir de şaşalı şeylere gerek yok, bir tutam da papatya verin onlara… Sonra size dünyayı
versinler, bugüne kadar göremediğiniz o güzel dünyayı…
Erkekler ne ister… Bu şekilde başlayan çok yazı okumadım ama bunu da size açıklamak istiyorum… Bence
erkekler kendini yönetecek kadın isterler, erkek hayatta dominanttır.. Ve hep yönetmek ister, tek kişi
tarafından yönetilmeyi kabul eder ve yönetilme idini bastırır, o da kadını… Lakin bunu bile kendine yediremez…
Bu yüzden itaatkar kadın isterler hayatlarında. Ne kadar ironik de gelse “sen nasıl istersen hayatım” diyen
kadınlar erkeklerine istedikleri herşeyi yaptırırlar ve bu kadınları mutlu eder.. Karşısında mutlu bir kadın
görmek en çok da, Erkeği mutlu eder
Küçük bir mum ışığı görsem, bitip sönmeyeceğini bilsem.. Bilsem söndürülmeyecek… Acele eder miydim… Sindirerek
doyasıya yaşamaz mıydım seni…